PALERMOLU ENZO'YA...
Başka dünyalar. Herkes insanın gözüne, yüreğine bakıyor. O kadar güzel yerler ki.. İnsanları da bir o kadar modern. Para kazanma, hırs yok. Mutluluk var !
Palermolu Enzo mesela.. Çikolatalarını kendileri yapıyor. Karısı ve oğluyla açmış bu yeri. Eski yıkık bir binanın avlusunda bahçeleri. İçeriden gelen keman, viyolonsel sesleri eşliğinde yiyorsun paninilerini. Karısı mutfakta. Birebir kendileri yapıyor her şeyi. Enzo, ilk geldiğimizde başladı müthiş enerjsiyle bizi güldürmeye. O mimikleri tam bir tiyatro sanatçısını andırıyordu.
'Öncelikle Merhaba!' dedi biz hızlı hızlı sipariş verip, acıkan karnımızı doyurmaya çalışırken.Durduk, durdurdu resmen bizi. Sonra masamıza oturdu. Anlatmaya başladı hikayesini. Bu işi para için yapmadığını söyledi. Her kesimden insan, her insandan hayat aldığını, bu enerji ile cafenin döndüğünü anlattı. Hayat birlikteliktir, Hayat İnsandır dedi. Aslında hepimizin aynı olduğunu, bir olduğumuzu söyledi. Tam benim de düşündüğüm gibi !!
Sevgiden bahsetti. Herkesi sevmek gerektiğinden ve telaşlı yaşanan zamanları sevmediğinden. Hayatı yaşayamamak dedi buna. Kucaklaşınca herkesin mutlu olacağını anlattı bize. Yediğimiz paniniler değildi artık bizim karnımızı doyuran.. O içtenliğiyle Enzo'nun güzel sözleriydi.
Doymuştuk...
TAORMİNALI MASSIMO'YA...
Geldiğimiz gibi manzarasından büyülenip denize girmiştik. Ortada bir adacık, solda kayalıklar. Denizin üzerinde ayrıca taşlar. İçinde yürüyebilmek. Sonsuz mavinin üzerinde durup hissetmek. O duyguyla fenikülerden yukarı şehre doğru çıkacaktık ki ne görelim.. Fenikülerin yanındaki otoparkta küçük, minnacık bir bar! Otoparkta ! Bar dediğim de aslında her tarafı açık büfemsi.. İçinde müzik çalıp, içki yapan bir adam! Massimo ! Daha önce tatmadığımız içkileri onun sohbeti ile tadıp, Taorminalı olduk resmen. Bize lokal anlarını, anılarını anlattı. Bayıldım Massimo'ya. Bu kadar doğal ve içten olunurdu. Dönüştede uğradık, sanki bizi bekliyor gibiydi. Sormadan getirdi ikramları. Hayatın ikramı asıl kendisiydi o anlarda bize ! farkında değil..... Sante Massimo !
PALERMOLU CARLO'YA...
herkesin gitmeden uyardığı girilmesi yasaklı sokaklardan birindeydik. çok hırsızlık olurmuş, tehlikeliymiş. gece 3'tü. Yürüyorduk Via Rome / Palermo'da. bir müzik sesi geldi. içerilere doğru yürümeye başladık. viran, yıkık dökük binaların olduğu bir meydana geldik. o hüzünlü ve gerçek görüntünün yansıması bir o kadar neşeli.
enerjik ritimli bir müzik. sanki o dökük binaların tesellisi gibi kolonlarında yankılanıyor. O müzik sanki enerji vermiş o eski tarihi olan 1596'lara. sanki orda hiç savaş olmamışçasına. insanlar meydanda dans ediyor, salsa, tango.. viran binalar da izliyorlar gibi adeta. oturduk plastik sandalyelere. herkes yerlisi. biz farklı belli.. acıkmıştık yine. en temiz görünen yemek yerinin önündeydik. yaşlı bir amca işletiyordu, hem balık ekmek yapıyor, hem de orada dans eden gençlere ayak uyduruyordu. Carlo! dedeme benzettim gözlerini. duruşunu.. özellikle de gülüşünü. hayatı ne kadar sevişini. ve her insana özel hissettiren bakışını. oturdu yanımıza. hiç dil bilmemesine rağmen, konuştuk. bazen aynı dili konuşmasan da anlaşıyorsun. anlaşılıyorsun aynı dili bilip anlaşılamamanın aksine. bize buranın tarihini anlattı. 1596'dan bugüne olan. Buralarda doğmuş Carlo. Ona anlatılan büyüdüğü gerçekleri anlattı bize. hırs, kin, nefretin ülkeleri birbirine düşürdüğünü anlattı. bakın dedi, aynı masada dil bile bilmeden oturabiliyoruz. paylaşıyoruz yetmez mi dedi. bize bildiği sihirbazlıklarından gösteri yaptı sonra yıllanmış oyun kartlarıyla. sonra koca bir tabak ikram etti yemek için, gönlü kadar zengin. tek tek adlarımızı yazıp, ezberledi. veda vakti geldiğinde gözleri doldu, öyle içten sarıldı ki tek tek hepimize. gerçekten saf sevgiyi hissettim o yıkık dökük binaların arasında. ve güçlendim yıkıklığın aksine....
Not: Carlo, belki de bir başkasının oyun kartlarıyla sihirbazlık yapıp çıkardığı biriydi.
Güzel kalpli Carlo ! Seni unutmayacağız.......