24 Nisan 2013 Çarşamba

İSPANYA SEVILLA


Eski ve Gerçek Mozaikler
Bir mozaik küçük bir yerinden delinir
Pişerken iyi tutsun, içine iyice işlesin çizdiğin resim diye
Asla tam olarak bütün pişemez o mozaik
Eğer bir boşluk yaratmazsan, dağılır, bütünleşemez benimsetemez o çizdiğini kendine
İlla bir boşluk ister
Kavramak için ne olduğunu
Eksikliğini sever, o boşluğun tamı kavramasını sever, belki de bütünün oluşumudur o boşluk
Belki boşluktan değil bütünden boşluk olmasını sever
Hayat bir mozaikse ve pişirilip sunulmuşsa bizlere
Ve bizler de o batırılan ve oluşan küçük boşluksak o mozaikte
Niyedir Çabamız Mükemmel Olmak İçin...
Zaten boşlukta başlamışızdır evrene
Evrenin benliği o boşluktan geçmiştir
Ve biz o küçük boşluksak
O evren dönemez ki bizsiz
O mozaik olamaz ki...
Hani o boşluk benimsetir ya içine çizdiğin resmi mozaiğe
İşte hayatı da benimseterek yaşa kendine
Yiyerek özümseyerek boşluklarda
Asla eksilme eksiksin diye
Boşluklarda Tamsın...



FOTOĞRAFLARLA İSTANBUL




YOLCU


YOLCU
Yer: İstanbul Haydarpaşa Garı içindeki Mythos Meyhane
Oradan esinlenerek orada yazdığım yazı...


Vedalaşmaya gelinir buraya.. Rakı ile doldurulan kadehler bir bir özlem kokar ileriye dair. Bir bir an yaşatır bir de gözlerinde hapsolan yaşlarla. Bir daha burada, bu anda olmasına içilir bu ekose masalarda. Kare kare dağılır yüzlerin her bir noktasına mutluluklar. Hüzünler de hapsolur bu küçük yere. Gidip-gelmecesine yaşanılır bu gibi yerlerde. El sallamalar gel demektir. Yine gel. Hep gel. Ne olursan ol gel der gözler.. İyiki varsın dedirtir. İyiki Varım dedirtir yine. Şerefine Gülenyüzüm.. Şerefine !!!
Francesca Woodman'ın alttaki fotoğrafından etkilenerek yazdığım yazı...

VAR YOK
Yine gidememişti işte..
O gün her zamanki gibi korkarak uyanmıştı güne. Deneyecekti çünkü. Korktuğu caddelere, sokaklara,dışarıya çıkabilecek miydi?!
Dışarısı almıştı hayallerini, yaşanmışlıklarını elinden. Bir anda dağılmıştı tüm dünyası. Yalnız kalmıştı. Karanlıktan korkan insan, ışıkla duramaz olmuştu.
Kendisine ayırttığı küçük bir otel odasında kalıyordu. Odada ona eşlik eden tek şey, eski oymalı bir sandalyeydi. Yerler eski tip döşemeydi. Altıgendi şekli... Altıya kadar saysa geçmişe dönebilir miydi sanki?! Var mıydı yok mu...
Odada gerçek olağan tek şey prizde takılı duran fişti. O prize baktıkça yaşadığını hissediyordu. Bir enerji vardı orda. Hayattan hiçbir zaman alamadığı o enerjiyi, o prizde hissediyordu. Onda niye yoktu bu enerjiden ?!
Yine bedenini kendine ait hissetmiyordu. Elleri, kolları, ayakları kimindi?! Ağırlaşmıştı artık. Yerçekimi bile ağır geliyordu ona. İstemiyordu artık diğer insanlar gibi, aynı anda aynı hareketleri yapmayı. Aynı anlarda aynı hissetmeyi. Bedeninin işlevleri bile aynı sonucu vermesin diğerleri gibi diyordu içinden. Ne yapmalı ...
Bugün ilk defa çıkacaktı dışarı. O kapıdan çıkıp gidecekti. Diğerleri gibi olacaktı sadece bir günlüğüne. Sıradan şeylere gülüp ağlayacaktı. Yürüyecekti diğerleri gibi. Tabanlarını yerde hissederek ağır ağır.. Yürürken zamanı arada kendi durdurarak. Düşünürken bir o kadar heyecanlandı ama yapamadı. Yapamadı işte.
Gidemedi. Terk edemedi kendi farklılığını, diğerlerinden ayrılmışlığını. Şu küçük otel odasında bulduğu özünü terk edemedi.
Küçük bir not iliştirdi kapıya. Notun üzerine bir şey yazmadı. Boştu. Yaşayan bir şeydi artık o da. Oradaydı. İsterse yazabilir isterse silebilirdi. Ya da tamamen notu çıkarıp atabilirdi. Zamana işaretti tüm bunlar. Var mıydı yok mu...
Sonra düşündü . Artık hissedemediği bedenini neden kendi ayaklarını taşısındı? Ruhu yeterdi ona...
Kapının eşiğine ellerini uzattı, iyice gerindi, parmak uçları ile kapının eşiğine geldi ve elleri ile sımsıkı kavradı eşiği. Havalandı sonra bedeni. Sonunda özgürdü kendinden de. Bu hayata verebileceği hiçbir ağırlığı yoktu. Onu artık hiçbir şeyin taşımasına gerek yoktu. Tabanlar yoktu, yer ayak tabanları yoktu. Havada asılı kalmalar vardı artık. Dışarıdaki hayatı onun bulması değil, dışarıdaki hayatın onu bulması vardı.
Dışarısı için de var olduğunu hissedip, biri onu bacaklarından tutup aşağıya çekene ve gözlerinin en dibine bakana kadar orada öylece duracaktı.
Asılı kalacaktı.
Gerçekte var mıydı yok mu anlayacaktı.....

22 Nisan 2013 Pazartesi

ABSENCE

Ever since I came to this emptiness
                             All the feeling I have is absence
   Never walk enough never hear nevers..
         Just deceive your soul with bloody tears
              Having a knife -a cruel one- in dreams
      Cutting all the real you's, real me's..
                There is no pain, no compassion, no grace to mirrors
                     waking up with all compunction sleeping near..
         never see enough, never feel, nevers..
                         Life in this absence is hidden
                                                         behind the miracles...