24 Nisan 2013 Çarşamba

Francesca Woodman'ın alttaki fotoğrafından etkilenerek yazdığım yazı...

VAR YOK
Yine gidememişti işte..
O gün her zamanki gibi korkarak uyanmıştı güne. Deneyecekti çünkü. Korktuğu caddelere, sokaklara,dışarıya çıkabilecek miydi?!
Dışarısı almıştı hayallerini, yaşanmışlıklarını elinden. Bir anda dağılmıştı tüm dünyası. Yalnız kalmıştı. Karanlıktan korkan insan, ışıkla duramaz olmuştu.
Kendisine ayırttığı küçük bir otel odasında kalıyordu. Odada ona eşlik eden tek şey, eski oymalı bir sandalyeydi. Yerler eski tip döşemeydi. Altıgendi şekli... Altıya kadar saysa geçmişe dönebilir miydi sanki?! Var mıydı yok mu...
Odada gerçek olağan tek şey prizde takılı duran fişti. O prize baktıkça yaşadığını hissediyordu. Bir enerji vardı orda. Hayattan hiçbir zaman alamadığı o enerjiyi, o prizde hissediyordu. Onda niye yoktu bu enerjiden ?!
Yine bedenini kendine ait hissetmiyordu. Elleri, kolları, ayakları kimindi?! Ağırlaşmıştı artık. Yerçekimi bile ağır geliyordu ona. İstemiyordu artık diğer insanlar gibi, aynı anda aynı hareketleri yapmayı. Aynı anlarda aynı hissetmeyi. Bedeninin işlevleri bile aynı sonucu vermesin diğerleri gibi diyordu içinden. Ne yapmalı ...
Bugün ilk defa çıkacaktı dışarı. O kapıdan çıkıp gidecekti. Diğerleri gibi olacaktı sadece bir günlüğüne. Sıradan şeylere gülüp ağlayacaktı. Yürüyecekti diğerleri gibi. Tabanlarını yerde hissederek ağır ağır.. Yürürken zamanı arada kendi durdurarak. Düşünürken bir o kadar heyecanlandı ama yapamadı. Yapamadı işte.
Gidemedi. Terk edemedi kendi farklılığını, diğerlerinden ayrılmışlığını. Şu küçük otel odasında bulduğu özünü terk edemedi.
Küçük bir not iliştirdi kapıya. Notun üzerine bir şey yazmadı. Boştu. Yaşayan bir şeydi artık o da. Oradaydı. İsterse yazabilir isterse silebilirdi. Ya da tamamen notu çıkarıp atabilirdi. Zamana işaretti tüm bunlar. Var mıydı yok mu...
Sonra düşündü . Artık hissedemediği bedenini neden kendi ayaklarını taşısındı? Ruhu yeterdi ona...
Kapının eşiğine ellerini uzattı, iyice gerindi, parmak uçları ile kapının eşiğine geldi ve elleri ile sımsıkı kavradı eşiği. Havalandı sonra bedeni. Sonunda özgürdü kendinden de. Bu hayata verebileceği hiçbir ağırlığı yoktu. Onu artık hiçbir şeyin taşımasına gerek yoktu. Tabanlar yoktu, yer ayak tabanları yoktu. Havada asılı kalmalar vardı artık. Dışarıdaki hayatı onun bulması değil, dışarıdaki hayatın onu bulması vardı.
Dışarısı için de var olduğunu hissedip, biri onu bacaklarından tutup aşağıya çekene ve gözlerinin en dibine bakana kadar orada öylece duracaktı.
Asılı kalacaktı.
Gerçekte var mıydı yok mu anlayacaktı.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder